31 Aralık 2008 Çarşamba

İki Sıfır Sıfır Dokuz

Blog yazmaya başlayalı 3 sene olmuş, 4. seney girmek üzereyim. Bugün şöyle bir geriye doğru bakayım dedim ve iyikide blog yazmaya başlamışım dedim. Aslında blog yazmaya başladığımda hedeflediğimden çok daha farklı bir blog olsada yinede çok memnunum blog yazmaya başladığım için. Blog yazmaya geriye dönüp baktığımda geçmişte hissettiklerimi daha iyi anlayayım hatırlayayım diye başlamıştım, şimdi ise bakıyorum da blogda o kadar az hislerim varki. Aslında bu duygularını dile getirmeyi sevmeyen biri olmamdan kaynaklanıyor. Ama yinede azda olsa kendimden birşeyleri paşlaşmak benim için büyük bir gelişme. 3 sene geçmiş blogda tek bir fotoğrafımı bile yayınlamamışım birde bunu farkettim. Ve yazının sonuna çok sevdiğim kardeşlerimle birlikte yakın zamanda çektirdiğim bir fotoğrafımı koydum, buda ilk olsun. 2009 da bende dahil bir çok şey olumlu yönde değişsin, bu da benim değişimimin ilk göstergesi olsun.

Bu sene hem benim için hemde insanlık için önemli bir yıl oldu. 2008 yılının dünyada ne kadar büyük bir dönüm noktası olduğunu ve şuan bildiğimiz ve yaşadığımız iktisadi sistein ne kadar değişeceğini zaman geçtikte daha güzel anlayabileceğiz. Bu değişim beni korkutmuyor, kimseyide korkutmasın, herşey çok yakında eskisinden daha da güzel olacak buna emin olun. yeni yılın bana ve herkese beklediği herşeyi getireceği bir yıl olması dileğiyle... 2009 da görüşmek üzere...

29 Aralık 2008 Pazartesi

Bu da Değişim İçin Gelsin...


Playing For Change: Song Around the World "Stand By Me" - The most popular videos are here

28 Aralık 2008 Pazar

Salekhard ve Moskova Fotoları - 3
















Nerde O Eski Başarılar...

Zaman geçipte iyice büyüyünce önceliklerin ve hislerinde değişiyor ama bazı şeyler hep aynı kalıyor. İş hayatında ne nasıl başarılar elde edersen et o eski içinde hiçbir maddi kar amacı gütmeden çalışarak elde ettiğin başarıların tadına benzemiyor. Bundan 3 sene önce sabahlara kadar uyumayıp çalışarak rakiplerimizin inanılmaz imkanlarına rağmen hem Türkiye'nin en aktif kulübü hemde Uluslararası KOTT2005 go-kart 24 saat dayanıklılık yarışında dünya 3. sü olmamızı sağlayan ve bu başarıları elde etmemizde bizimle birlikte sabahlara kadar çalışan tüm takım ve kulüp arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Hiçbir maddi beklentileri olmadan çalıştılar, şimdi bakıyorumda maaşla çalıştırdığımız insanlardan beklediğimiz neyi tam olarak yapabiliyorlar.

Anla Artık Anla Beni...

Krizin hissedilmeye başladığından ve başbakanın ısrarla krizin Türkiye'ye uğramayacağı yönündeki beyanlarıdan sonra tam 6 mail attım başbakanlığa. Ama görünüşe göre ya hiçbirini okumamış yada okuduysada anlamamış başbakan. Nerden mi biliyorum? Daha önce Ekonomik kriz Türkiye'ye teğet geçti ve hamdolsun sözleriyle dile getiren başbakan son olarakda 3 gün önce de krizin psikolojik olduğunu dile getirmiş. Türkiye'de kriz olduğunu ben anlatamadım inşallah biri başbakana sonunda anlatır.

Irkçı Değilsin Samet Sadece Türkçen İyi Değil...

"Beni bir Arap'a mi tercih ediyorsunuz" diye sorduğu için Samet Aybaba'yı ırkçılıkla suçlamışlar. Eğer Samet Aybaba "Bir Arap'i bana mi tercih ediyorsunuz" deseydi o zaman onu bir ırkçı olarak suçlayabilirdik. Ama bu durumda Samet Aybaba'yı sadece Türkçe bilmemekle suçlayabiliriz.

21 Aralık 2008 Pazar

Bunları Bunları Bil!!!!!!

Bak bu atasözleri aklına gelsin;
"Bir insana 40 gün deli dersen deli olur"
"Sakınan göze çöp batar"
"Aklıma gelen başıma geldi"
Sonra bu filmler de aklına gelsin, izlemediysen git izle;
Azınlık Raporu
Star Wars Episode III
Matrix
Hatta bunlar yetmediyse Oidipus ve Pygmalion'un başına neler gelmiş git bi oku. Bunları okuyup yazdıklarım hakkında iyice düşünürsen ne demek istediğimi belki anlarsın. Beklenti etkisi denen bi olay var be "adam" hergün kriz geldi kriz geldi ülke batıyo diye bağıra bağıra sonunda gerçekten batıracaksınız. Kendini gerçekleştiren kehanet yada Pygmalion etkisi denen bişey duymadın mı? Ben dersini aldım bunun, emin ol çok ciddi bişey.

"Bir durumun yanlış tanımlanması, yanlışı doğru hale getiren yeni bir davranışa yol açar" Bilip bilmeden her lafa atlama, ama sen laftan anlamazsın dimi. Ben ne desem boş, çoktan "self fulfilling prophecy" moduna girmişiz bile. Hadi sonumuz hayrola.

cesare ne demiş???

Sözüm meclisten dışarı benim ki sadece cesare pavese yi anma isteği. Ya da isteyen üzerine de alabilir, umrumda değil. Bakın ne demiş cesare pavese;

"kadınlar güçsüz olana kendini bir ödül, güçlü olana bir eşya gibi sunar"

2 Aralık 2008 Salı

Kanye West ve Açık Kaynak

Geçen tv seyrederken ünlü prodüktor Timbaland’ı gördüm ve konuşmasını dinledim. Herhalde bir şarkının tutması ile ilgili en çok konuşabilecek insanlardan biridir, çünkü onlarca hit olmuş şarkının prodüktörü o. Ve çok lginç bir konuda konuştu; Bir şarkıya ilk dinlediğinizde aşık olabilir şarkının bitmesini beklemeden hemen ısınabilirsiniz ama bazılarını ise defalarca dinlemeniz gerekebilir. Veya sonuna kadar dinleyip öyle hoşlanabilirsiniz. Benim başıma çok gelen birşeydir bu, en sonda Kanye West’in son şarkısı love lock down da başıma geldi. İlk dinlediğimde çok hoşuma gitmemişde olsa şimdi çok hoşuma gidiyor. Hatta Kanye West’in resmi web sitesinde şarkının altyapılarını yayınlamasından sonra birçok farklı versiyonunuda yaptım. Açık kaynağın müzik sektörüne de girmesi çok güzel oldu, bunun katlanarak artması çok güzel işlerin çıkmasını sağlayacaktır eminim. Bundan 3 sene önce bende kendi hazırladığım sample ve bas modüllerini forum sitelerinde yayınlıyordum hatta bazı mixlerim 85000 download hiti bile almışlardı. Fakat birgün çok popüler olmuş bir parçanın (ki muhtemelen sizde bu şarkıyı dinlediniz, çünkü gerçekten çok popüler oldu) içinde kendi samplelerimi dinlediğimde başta çok heyecanlanmama rağmen sonra içimde bir burukluk olmadı da değil. Bir şey açık kaynaklı olacak diye onu özgün halde hazırlayan emek harcayan insanın hiçbir şekilde hatırlanmamasını gerektirmez. Açık kaynak sonuna kadar desteklediğim bir şey ama çok dikkatli olunmalı, insanları incitmemek için. Son günlerde bulduğum tüm boş vakitlerimi yeni mixler düzenlemeye harcadım, çok güzel işler çıktı. Benide biri keşfetsede artık Türkiye’nin de bir Dj Tiesto’su olsaJ İnsanda biraz da şans olacak, Red Bull müzik akademisinde ki başarılarımdan, katıldığım yarışma ve festivallerdeki başarılarıma rağmen gel senin elinden tutalım diyen olmadı. Sanırım bununda nedeni herhangi bir kulüpte çalacak kadar boş vaktimin ve buna ayıracak enerjimin olmaması. Yeni mixlerimde Rusya’nın etkisinin olmaması imkansızdı, gerçekten dancemüziğinde süper bir yerdeler. Trance ve house gibi benim çok sevdiğim tarzlarda ne kadar ilerlememiş olsada dance ve euro-dance tarzında Avrupa’dan çok daha güzel işler çıkıyor bence, bununda nedenini gece hayatının çok renkli ve büyük bir pazar olmasına veriyorum.

İyiki Doğdun Britney

Müzik dünyasında sürekli taht olayı vardır, sanki bu babadan oğula geçen birşeymiş gibi. Bizdede veliaht tartışmaları olarak yer almıştı sanırım böyle birşey. Mesela Madonna'nın tahtınıda Britney'i düşünüyorlardı. Bu çokca konuşuldu ama aradan geçen bunca zamanın sonunda böyle birşeyin olmayacağı görülmüş oldu. Madonna'nın egosu gayet yırtıcıydı, ama Britney hassas yapıya sahip biriydi. Ve son 3 yılınıda heba etti, yok evlilikti, çoluk çocuktu. Ama bu son albümüyle yine ön plana geçti gibi görünüyo. En son şarkısı womanizer(zampara) listelerde baya bi yukarda kaldı. Şimdi nerden çıktı bu Britney, neden bu yazı. Ben bundan 10 sene evvel deli gibi Britney dinlerdim, işte o günlerin hatrına bugünde britney'in doğum günüyken onu hatırlayayım dedim. iyi ki doğdun Britney.

29 Kasım 2008 Cumartesi

Bugün Çok Güzel Bir Gün

Uzun zamandır heyecanlı bekleyiş son buldu, bu kriz dönemini atlatacak büyüklükte bir iş aldık ve içim çok rahatladı. Umman'da geçirdiğim günleri bile yazmadım tam haber gelene kadar. Nedense o taraflara gitmek hep istiyordum, hemde en güzeline gidiyorum. Biraz zor olacak aslında Rusya-Umman arasında mekik dokumak, hatta sıcak-soğuk-sıcak-soğuk çatlayabilirim ama yinede güzel bir macera benim için. Rusya'da bitirdiğimiz işlerden çok güzel tepkiler aldık, tüm çalışmalarıma değdi. Devam eden işlerde sorunsuz devam etmekte, bu yeni işle birlikte içim tamamen rahatladı. İşi almak ve ön sözleşmeyi imzalamak için Umman'a yaptığımız küçük gezide çok yer gezdim çok şey gördüm ve Umman'ı çok sevdim. Dğer Arap ülkelerine hiç benzemiyor Umman. Daha medeni bir halkı var, Rusya'da ki Türkmen, Özbek, Kazak problemi burda Hintli problemi olarak karşımıza çıkıyor. Heryerde hintliler çalışıyor. Çok temiz ve cana yakın insanlar. Türkleri de çok seviyorlar. Osmanlı İmparatorluğu egemenliğine girmemiş iki Arap ülkesinden biri olmasından kaynaklanıyor herhalde. Kaldığımız otel harikaydı, Kendimi Arap şeyhi gibi hissettim. Mimari olarakta Arap mimarisine çok sadık kalmışlar, Four Reasons bunu hep yapıyor. O kadar kısa kaldık ki çöl bile göremedik, hep başkentteydik ve deniz kenarındaydık. Kıyıya vuran balon balıklarını gördüğümde çok şaşırdım, çok güzeller. Çok yakında bizimde yardımımızla(! ne kadar önemsiyorum yapacaklarımızı) Dubai'yi geçer Umman. Daha çok Umman yazısı yazacağım şimdilik bu kadar, bugün çok güzel bir gün.
Not: Son fotodaki kurabiyeyi Ayse's World'de gördüm denedim ve çok güzel oldu. O'da tarifini CafeFernando'dan almış.

27 Kasım 2008 Perşembe

Another Way to Die

Yeni James Bond'u pek sevemedim. Daniel Craig'den yana bir sıkıntım yok adama çok yakışıyor James Bond olmak ama bu sefer Bond kızı ve senaryo olmamış bence. Filmin en güzel yanı belkide müziği. Alicia Keys'in Another Way to Die'ı gerçekten süper. Filmin yapımcıları önce Amy Winehouse'e teklif götürmüşler filmin soundtrack'i için ama sonuç alamamışlar. Aslında insan Amy Winehouse'li Another Way to Die'ı da merak etmiyor değil ama ben bu halinden de son derece memnunum.

26 Kasım 2008 Çarşamba

Ayaklarım Yere Bassın İstiyorum...

Bu küresel ekonomik kriz yüzünden sonunda canımdan da oluyordum. Biraz daha az para verelim diye ucuz bir helikopter kiraladık ve canımızı zor kurtardık. Zaten uçuş fobim var, bide bu üstüne tuz biber oldu. Ayaklarım hep yere bassın istiyorum, yok kardeşim yok bu işler bana göre değil. Hani hayatın gözlerinin önünden geçermiş ya bana öyle olmadı, aklıma tek birşey geldi; bir ayağına kırmızı ayakkabısını diğerine mavi ayakkabısını giyip dışarı çıkan biri. O biri kendini biliyor, ama bana her zamankinden daha uzak...

14 Kasım 2008 Cuma

Küresel Finansal Kriz

Ece- Bu küresel finansal kriz yüzünden uyuyamıyorum!
Topsy- Hadi ya ben bebek gibi uyuyorum!
Ece- Ciddimisin???
Topsy- Evet ciddiyim, saat başı uyanıyorum ve ağlıyorum!!!!

13 Kasım 2008 Perşembe

Lazanyaaaa!!!

6 ay olmuştur herhalde yemek yapmayalı. Dün lazanyayla bu suskunluğumu bozdum. İki sevdiğim şeyi aynı anda yaptım, yemek yapmak ve müzik dinlemek. Daha önce ıspanaklı, kıymalı hatta pırasalı bile yapmıştım ama hep tariflerden. Bu sefer çok daha basit birşey denedim ve tarife bakmadan kendim bişey uydurdum. Eee tabi tamamen uydurma sayılmaz daha önce yaptıklarımdan aklımda kalanlardan kolaj diyebiliriz. Lazanyayı çok seviyorum ama şöyle yarım saatte yapabileceğim basit bir tarif osla diyorsanız benim tarif tam size göre işte. Hadi tarife geçelim:
Önce marketten barilla lazanya alıyorsunuz ki hiç haşlamaya gerek kalmadan rahatlıkla yapıyorsunuz ve tadıda aynı oluyor. Ben fazla kıyma sevmediğimden dolayı kıymayı az aldım ama siz daha fazla alabilirsiniz. 2 soğanı küp küp doğruyoruz ve sıvı yağda kavuruyoruz. (yağı az koyalım kymayı yarım yağlı alalım) 3 biberi ince ince doğrayıp kavrulan soğana ekliyoruz, 2 domatesi soyup ince ince doğrayıp karışıma ekliyoruz. Birazda salça katıp karıştırıyoruz. 250 gram kıymayı ekleyip iyice kavuruyoruz. Kıyma sos hazır. Şimdi gelelim beşamel sosa. Tereyağını tavada eritip buğday unu ekliyoruz yavaş yavaş (un fazla olmayacak) yarım litre sütü yavaş yavaş ekleyip karıştırıyoruz ve koyu kıvama gelmesini bekliyoruz. (beşamel sosu biraz sıvı halde bırakmak daha iyi oluyor) hazırladığımız beşamel sosu kare borcama ince bir tabaka olarak seriyoruz ve barilla lazanyadan bir kat koyup üzerine kıyma sos ve tekrar beşamel sos ve üzerinede kaşar rendesi koyuyoruz. Bu şekilde 4 kat yapıp en üst katıda ince şekilde kıyma ve beşamel sos yapıyoruz ve rende kaşar ekleyip üzerinide alüminyum folyoyla kaplayıp önceden 220 dercedeye ısıtılmış fırına atıp 20 dk pişiriyoruz. 20 dk sonunda folyoyu çıkarıp bir 10 dk da üstü kızarsın diye pişiriyoruz daha sonra servis edip yemesi kalıyor. Hem ben hem ikram ettiğim herkes memnun kaldı bu tariften, sizede afiyet olsun.

Son günlerde Ne-Yo dan miss independent ı fazla dinler oldum. Merak ettiğim birşey var, bu adam şarkı söylerken biri burnunu mu tutuyor, yoksa bu ses başka nasıl çıkar? Bide Keep my money by my medicine var ki o da çok keyifle dinlediğim başka bir şarkı.

St. Petersburg'dan Politik Mesaj


9 Kasım 2008 Pazar

Hüplet İçkini...

Resimde görülen içkiyi Ruslar çok seviyo, ne zaman dışarı çıksan bir tane hemen hüpletiyolar. Nasıl mı? Önce böyle aleve veriliyor sonra başka bir bardakla kapatılıp dumanı bir pipetle çekilip bir yudum içkiden alınıyor. Belki Türkiye'de de yapılıyordur ama alkolle aram hiç olmadığından ben daha önce hiç görmemiştim, adınıda hep rusça söylediklerinden aklımda kalmamış. Enteresan birşey denemek istemedim de değil ama, şimdilik hala denemiş değilim.

Kaybolan Bir Gün...

İşlerin yoğunluğundan fazla tatil yapamadığımızı daha önce söylemiştim. Ama aralarda boşluklarıda dolduruyoruz, tatiller hep gezmeyle geçiyor. Yine iki hafta önce bulduğum bir fırsatı değerlendirip Moskova'ya attım kendimi. İşte hayatımın kaybolan bir günüde o güne denk geliyor. Uçak fobisi nedeniyle aldığım ilaçları bu sefer biraz fazla aldım ve daha uçağa binmeden kendimden geçmiştim. Havaalanına gidişimden, Moskova'ya varışımız, transfer şirketinden Dima'nın beni alması ve tekrar havaalanına bırakması dahil arada geçirdiğim hiçbirşeyi hatırlamıyorum. Ama bugün çok komik birşey oldu ve telefonu karıştırken fotoğraf galerisinde daha önce görmediğim ne olduğunu anlamadığım bazı fotoğraflara rastladım. Tarihlere baktığımda hemen çözdüm tabi olayı, bir sürü fotoğraf çekmişim Moskova'da ve havaalanında. Tabi ne çektiğimin bile farkında olmadan çekmişim ondan çok komik çıkmış hepsi. Bu uçak fobisi daha neler açacak başıma bilmiyorum.

İlk Resim Salekhard havaalanı ve sonraki resimler moskovadan. İlaçtan o kadar çok içmişim ki ertesi günü bile tam hatırlamıyorum o da yarım yumalak aklımda. Doktor bir arkadaşımla konuştum ilaçtan 8 tane içmiştim, 10 tane içsem komaya bile girebilirmişim. Uçak düşecek diye korkumdan ilaç içip ilaç yüzünden ölecektim yani. Ayrıca hem salekhard hemde moskova havaalanlarında uçağa binişlerimde sorun olmuş, polis uçağa almak istememiş çok vodka içmiş bu demişler. O gün neler yaptım neler oldu bir bilsem eminim çok daha yazacak şeyim olurdu ama bende sizin gibi resimlere bakıp bazı tahminlerde bulunmaktan öteye gidemiyorum.

3 Kasım 2008 Pazartesi

Mim: Misafir Ol Gel Bana...

Son 6 aydır blogumla fazla ilgilenemedim. Bunun nedeni işlerimin çok yoğun olması. Bunun sonucu olarakda hem fazla post yayınlayamadım hemde yeni yeni bloglar keşfetme şansım olmadı. Ama önceden takip ettiğim blogları takip etmeyede devam ettim. Son günlerde ise işlerimin biraz hafiflemesiyle bloguma yine zaman ayırabildim. İlk önce yeni bir görünümle başladım daha sonra adresimi taşımaya kadar götürdüm olayı. Türkiye'de ki internetin sansürlenmesi korkusu birçok blogger gibi benide bu yola sevkeden asıl neden. Takip ettiğim bloglara bakınca herkesi bir taşınma telaşı almış onu gördüm. Benim yeni adresim www.omerhasancebi.com . Madem ki bu kadar çok taşınan var adetlerimize göre taşınılan yeni yere misafir gidilir değil mi. Bu mimin konusuda bu, yazılarını okumayı sevdiğim bloggerlardan bazılarını misafir almak istiyorum. Tabi kendileride lütfedip kabul ederlerse. Bir yazılığına bloguma yazar olarak misafir olmalarından bahsediyorum tabiki:D Goddess Artemis, Ayşe, Cornelius, Findukzade yazılarını sürekli takip ettiğim ve okumaktan zevk aldığım bloglardan bazıları. Sizlere "Misafir Ol Gel Bana" diyorum...

1 Kasım 2008 Cumartesi

Salekhard'da İlginç Araçlar

Google Beni Neden Seviyorsun???

Hala çok hit alamamış bir blog olmama rağmen anahtar kelime bazında hep google aramalarında üst sıralarda olmamın nedeni ne acaba? Google beni neden bu kadar çok seviyor? Belki web sitesi hazırlayan veya google aramalarında üst sıralarda olmak isteyenlere güzel bir kaynak olur bu.
1- En önemli neden dmoz' da var oluyor olmam. Dmoz editöryal olarak indexleme yapan bir arama motoru. Siteni inceleyen bir editör seni dmoz kataloguna alıyor, buda siteni değerli yapıyor tabi. Normalde fazla olmayan sitemin pr değerini bu şekilde ekarte etmiş oluyorum. Pr değeri link alış-verişi sonucu oluyor ki buda Google'de beni linklemiş sitelerin neredeyse tamamı blogger servis üzerinde kayıtlı olduğundan Pr'a etkisi olmuyor. Çünkü Google geliştirmiş olduğu algoritma aynı server üzerine kayıtlı sitelerin birbirlerine verdiği linkleri hiçe sayıyor.

2- İçeriğimin özgün olması çok önemli. Ne yaparsanız yapın sitenizde fazla alıntı kullanmamaya dikkat edin. Çünkü bu Google'nin gözünden kaçmaz ve birden bire gözünden düşersiniz.

3- Google yazılarındaki imla hatalarını bile dikkate alıyor. Yazılarımda imlaya çok dikkat ediyorum, yazıyı önce yazıp kaydedip birkaç kez okuyup öyle yayınlıyorum. Sende öyle yap Google'nin gözüne sende gir.

4- Sürekli güncellenen içerik Google'nin sevdiği başka bir özellik. Blogunu veya siteni ihmal etmemende çok önemli yani.

Google'nin seni sevmesi için birçok başka neden daha var, bunlar sadece beni sevmesinin nedenleri.
Not: Google sevgin tek taraflı değil bende seni seviyorum...

31 Ekim 2008 Cuma

Salekhard Fotoları - 2 (фотографии Салехард)

Salekhard/Airport - Düşünsenize bir şehre ilk defa geliyorsunuz ve uzun sürede orada kalacaksınız, uçaktan inip aprondan geçince seni böyle bir billboard karşılasa ne hissederdin? Ben baya bir tırsmıştım, ama korktuğum gibi olmadı ilk günler haricinde hava hep sıcaktı.

Salekhard/Hokey Salonu - Küçükken artistik patinajı televizyonda izlemeye bayılırdım. Çiftlerin performanslarını izlerken hep normal hayatlarında da çift olmaları gerektiğini yoksa kıskançlık nedeniyle aralarında problemler olabileceğini düşünürdüm. O zamanlar bu sorunun cevabını yaşayarak öğreneceğim hiç aklıma gelmezdi. Profesyonellik işin içinde olunca kıskançlık olmuyor emin olun.

Salekhard/Karlı Bir Gün - Kar öyle Türkiye'de yağdığı gibi yağmıyor burada. Kristal koca koca tanelerde yağıyor ve kartopu bile yapamıyorsunuz. Geceleri ışık yere vurduğunda pırılpırıl oluyor ve her rüzgar çıkışında tüm taneler tekrar göükyüzüne dağılıyor.

Salekhard/Eski Demiryolu - Şuan Salekhard'a karadan herhangi bir ulaşım imkanı yok. Sadece hava ulaşımı söz konusu. Veya 15 dk lık bir feribot seyahati geçirip nehrin karşı kıyısında ki Labitnanghi'ye geçip oradan tren yoluyla devam etmeniz mümkün. Ama 1900 lü yılların başlarında Ruslar nehrin buz tuttuğu zamanlarda buz üzerine ray döşeyip treni karşı kıyıya kadar getiriyorlarmış. Hatta bu raylarda türkçe yazılara dahi rastladık. Rayların yapımında Osmanlı-Rus savaşlarında esir düşmüş askerlerde kullanılmış.

Salekhard/Gaz Tesisi - Salekhard Rusya'nın en büyük petrol ve doğalgaz rezervi olan Yamal Otonom bölgesinin başkenti.

Salekhard/Housing8 - Bu konutlarda şehrin diğer en değerli konutları gibi Türk Evleri olarak satılıyorlar.

Salekhard/Şehir Merkezi - Beyaz geceler bitipde hava kararmaya başladığı günlerin birinde sabaha karşı saat 03.00. Resimde fazla belli olmuyor ama ışıklandırma muazzam derece güzel. Normal konutlar bile ışıl ışıl oluyor. Uzaktan bakınca şehrin üzerinde bir ışık hale oluşuyor, o kadar çok ışıklandırma oluyor yani.

Salekhard/Eski Liman - Resimdeki bu yere eski liman diyorlar ama nehre pekde yakın bir yer değil. Ya ben çok yanlış anlıyorum yada sular baya çekilmiş.

Kız arkadaşın profesyonel patenci olunca sende birşeyler kapıyorsun tabi.

Salekhard/Turistik Hanti Köyü - Ramazan bayramında gezdiğimiz hanti köyü, hantiler hala bu çadırlarda yaşıyorlar. Hemde kışın bazen -50 derece soğuklar yaşanmasına rağmen.

Salekhard/Megafon Ural Açılış - Rus gsm şirketlerinden Megafon Ural'ın açılışı



Helal Olsun Diyorum!!!

Resimde bir geminin denize atık yağ bıraktığı görülüyor. Bu görüntü Google Earth de 47 yaşında Roma'da oturan bir İtalyanın gözüne takılıyor ve durumu İtalyan polisine bildiriyor. Olayın geçtiği yer Roma'nın 90 km kuzeybatısında bulunan bir şehir olan Montalto di Castro. Teknolojinin bize sunduklarına bir baksanıza. Adam Google Earth de gezenirken böyle bir görüntüyle karşılaşıp bir suçu ortaya çıkarıyo, gezegenimizi kurtarıyo. Helal olsun diyorum, yürü beee diyorum...



Son fotoğrafın büyük hali için üzerine tıklamanız yeterli... Ben illa kendim Google Earth'de bakıcam diyorsanız alın size koordinatları: 42°18'33.61"N 11°28'0.89"E

Ya da buraya tıklayıp Google Earth'e direkt erişim sağlayıp görebilirsiniz.