14 Kasım 2009 Cumartesi

Kapanan Yollar, Açılan Yollar...

Evin yolu üzerinde ki bir kavşağı belediye yol çalışması nedeniyle iki ay kadar kapatınca çok sinirlenmiştim. Dün şunu farkettim ki yol kapandığından beri alternatif iki yol daha öğrendim ki bu yollar çok daha kısa ve trafiği az yollar. Bazen önümüzde kapanan yollar(kapılar) yeni yeni daha iyi yollar(kapılar) bulmamızı sağlıyor. Bunuda hayattan bir örnekle birkez daha görmüş oldum. Ne güzel.

Türkler ve Açık Büfe

Dün akşam Ulaş'la kıbrıs resepsiyonundaydık. 26. kuruluş yıldönümü kutlanıyordu. Biz çok eğlendik. Çok sıkılacağımızı düşünerek gitmiştik, hatta başlarda kendimizi baya kastık. Sonra etrafı iyice gözlemleyince farkettik ki herkes açık büfelerin kuyruklarına çoktan girmiş. Tüm protokol ordaydı, hatta davetliden çok koruma vardı diyebilirim. Koca koca adamlar kuyruklara girmiş tabaklarını doldurmaya çalışıyordu, sanki bikaç gündür birşey yemeden bugünü bekliyorlardı. Çok az bistro masa olduğundan herkes aldığını ayakta yemek zorunda kaldı. Pirzola alıp bir eliyle tabağı tutup diğer eliyle eti kesmeye çalışanlar bile vardı. Bizde kasıntılığı bırakıp ortama ayak uydurduk ve salonun 4 bir yanında kurulan büfelere saldırmaya başladık, şurda hellim var yok yok burda daha güzel birşey var tatlıda deneyelim derken iki saati büfe büfe dolaşarak bitirdik. Diğer herkeste bizim gibi bitirdi tabi.

Bir söz vardır insanın herşeyi değişir ama yemek yeme alışkanlığı değimez diye, bunun doğruluğunu dün kendi gözlerimle görmüş oldum. Türk milleti olarak beleş yemek bulunca nasıl bir hale büründüğümüzü yani.

9 Ekim 2009 Cuma

Ruhunu Kayebeden Bir Nobel

Bu sene ki nobel ödülleri gösterdi ki; nobel artık ruhunu kaybetmiştir. Dünyanın çeşitli ülkelerinde işgalci konumunda bulunan ve hala birçok savaşı devam ettiren bir ülkenin başkanına barış ödülü veriliyor. Ne kadar komik değil mi. Başkan olalı neredeyse bir yıl olacak ama bu süre içerisinde barışla ilgili hiçbir seçim vaadini tutmayan bir adama nasıl olurda nobel barış ödülünü verirler anlamıyorum. Iraktan çekileceğini söylemişti, çekildi mi? Hayır. Çevreyle ilgili birçok sorunu çözeceğini söylemişti, çözdü mü? Hayır. Nükleer silahlanmayla ilgili sorunları çözeceğini söylemişti, çözdümü? İranı uyarmaktan başka hiçbirşey yapmadı, tüm abd başkanlarının yaptığını yani yine kendi silahlarına bakmadan diğer ülkelerin silahlanmasına karıştı yani. Daha kendi ülkesinin vatandaşlarına verdiği sağlık sorunlarını çözme sözünü bile tutmadı ki, bu da benim için bir barış konusudur. Peki bu adama nasıl olurda barış ödülü verirsin. Bundan sonra verdiğin ödülün ne önemi kalır?

Birde edebiyat ödülü var tabi ki. Romanya asıllı bir almana yani herta müllere verilecekmiş bu sene ödül. İlk defa duyuyorum ismini ve etrafımda kime sorsam benim gibi ilk defa ismini duymuş. Belki orhan pamuku kim biliyordu onada verdiler diyebilirsiniz ama orhan pamukun yinede uluslararası edebiyatta bir bilinirliği hatta bütün kitaplarının birçok dil çevirisi var. hera müllerin bir kitabını bilen bulamadım türkçeye çevrilmiş mesela. Zaten politik yönü olmayan kimseye verilmiyordu bu ödül ki bu sene iyice perçinlenmiş oldu. Herta müllerde öğrendiğim kadarıyla doğduğu ülke olan romanyadan malum nedenlerden ötürü çıkmak zorunda kalmış. Benim bu konuda bir düşüncemde bu sene almanlara verilmesinin edebi açıdan almancanın çok önemsenmemesi ve almanların bu konuda çok alıngan davranmaya başlaması üzerine onlara bir jest olabileceği fikri.

Sadede gelirsek; bu ödül zaten anlamını ve ruhunu yitirmeye başlamıştı ama bu sene iyice bu perçinlenmiş oldu. Böyle bir evrensel değerin böyle amaçlarda kullanılması insanlığın geleceği açısından gerçekten çok kötü ve düşündürücü.

29 Eylül 2009 Salı

Bu Nedir?

Biri bana bu resimdekinin ne olduğunu açıklayabilir mi? Hayatımda izlediğim en berbat klip buydu herhalde. Nil Karaibrahimgil'den Duma Duma Dum diye bir şarkının klibi. Farklı olmuş dicem, diyemiyorum ne desen faidesiz, bir daha hiç bir yerde karşılaşmayayım mümkünse.

28 Ağustos 2009 Cuma

Futbol= Güç veya Yetenek?

Türkiye'nin neden futbolda başarılı olamadığını düşünüyordum da şunu farkettim, hem kulüp bazında hemde ülke bazında sürdürülebilir bir başarımız gerçekten yok. Futbolla pekde ilgili değilim ama bu sene kulüplerimizin yaptığı transferlere bakıyorumda hep yetenek bazında değerli futbolcuları transfer etmişler. Aslında bu sene yapılan konfederasyon kupası finallerini izleseler baya fikir sahibi olurlardı kulüp yöneticileri. Özelikle Amerikanın başarısı çok ilginç. Futbolla bu kadar az ilgilenen bir ülke nasıl oluyorda ispanyayı mısırı yenip finale kadar çıkıyor? İşte bunun cevabını arasalar belki birşeyler öğrenebilirlerdi bizimkiler. Bu son konfederasyon kupası finali gösterdiki yetenek kadar fiziksel kondisyonda çok önemli. Son derece yetenekli futbolculardan oluşan kadrolarına rağmen Amerika'ya yenilen ispanyollar ve mısırlılar bunun kanıtı. Dünyanın parasını verip yıldız isim transfer edeceklerine ellerindekileri iyi besleyip kondisyonda tutsalar cılız ama yetenekli oyuncular sahip avrupa takımlarını ezip geçecekler aslında bizimkiler. Her alanda bilimi kullanmasını çok iyi bilen Amerikalılar futbolda bile araştırmalar yapıp bu sonuçları uygulayarak başarılı oluyorlar ya onlara da helal olsun diyorum.

28 Temmuz 2009 Salı

Kırmızıda Dur Yeşilde Geç

Güzel yurdumun bazı öküz insanları hala kırmızı ışıkta durulacağını öğrenemediğinden ben hayatımın ilk kazasını yapmış bulunmaktayım. Öyle büyük bir kaza değil sadece arka stop lambalarında kırık var ama olsun yinede insanın canı sıkılıyor. Kırmızı ışıkta durduğumda arkadan gelen arabanın yavaşlayamayacağını (ey türkçe sen nasıl bir dilsin böyle bir kelimeyi bile kurdurdun ya bana) anladım ve gazı kökledim ama ne çare, kaçınılmaz o an yaşandı. Güneş altında yarım saat polis bekle ki kaza tutanağı tutsun, ki bu bana çarpan adamın fikriydi, kendin tutunca sorun oluyormuş. Sana ne be adam yüzde yüz kusurlusun zaten sorun yaşayacaksam ben yaşayacağım beni neden güneş altında yarım saat bekletiyorsun. Tabiki içimden söyledim bunları, paşa paşa bekledim.

26 Temmuz 2009 Pazar

Benim Adım .......

Bu hafta Avusturya'dan misafirimiz Mr. Petzold gelmişti. Ankara'da ki kafenin son halini kendi gelip inceleme yaptı. Beğenmemek mümkün olmadığından ellerinize sağlık deyip gitti. Mr. Petzold'un otel rezervasyonunu yaptırırken telefonda telaffuzu zor olacağından benim adımla rezervasyon yapılmasını istemiştim. Akşam otele yerleştirirken bende ona eşlik ettim resepsiyona kadar ve her zaman telefonda adımın yanlış anlaşılması geleneği bozulmadı ve yine yanlış yazıldığını gördüm. Bu seferde Ömer Hacı Çebi olarak yazılmıştı. Şimdiye kadar adımı Ömer Has Çeki, Ömer HasÇelik, Ömer Hasan Çelebi, Ömer Hasan Çekiç olarak yazıldığını görmüştüm ama ilk defa Ömer Hacı Çebi oldum. Hadi hayırlısı.

25 Temmuz 2009 Cumartesi

Çok Yaşlandım Çoook

Dün sabah beyaz bir bmw öyle bir makas attı ki bana nasıl geçtiğini bile anlayamadım, başım döndü resmen. İlk birkaç saniye refleksle bende gaza asıldım ve eski günlerdeki gibi başladım takibe. Çocuk maşallah ölümüne gidiyor, öyle makaslar atıyor ki ben pistte bu kadar cesaretli değildim açıkcası. Bir süre sonra beyin fonksiyonlarım çalışmaya başladı ve frene bastım. Hem otoban hem de cadde yarışı için yaşlandığımı anladım. Yavaş yavaş gitmeye devam ederken bir yandan da yapmak için fazla yaşlı olduğum şeyleri düşünmeye başladım. Liste baya kabarıktı. Boş bir vaktimde bu listeyi yazıya döküp yayınlıcam.

21 Temmuz 2009 Salı

Uzun Bir Aradan Sonra...

Son zamanlarda yazamamam kendime ne kadar az zaman ayırdığımın kanıtı. Çünkü burada ayırdığım vakit tamamen kendime ayırdığım bir vakit, kendimle bir çeşit dertleşme ve muhakeme. Kendine zaman ayırmayan insanlar ise hiçbir zaman kendilerini geliştiremezler. Arada bir dur diyeceksin, biraz dışarıdan büyük resime bakacaksın, neredesin bileceksin. Birazda boş ufuklara, denizlere, gökyüzüne bakacaksın. En güzel terapi bu işte. Belli ki benim denizim, kumum, güneşim gelmiş. Kısaca tatilim gelmiş. Sevdiğim işi yapıyor olmam, sürekli geziyor olmam tatile ihtiyacım yok hissi veriyordu ama belli oldu ki sadece yanılsamaymış. Acil tatile çıkmam gerek, ama özellikle bu ara imkansız, çünkü çok yoğun işler çok.

O kadar uzun zamandır yazmamışım ki son zamanlarda ki gelişmelerden neyi yazdım neyi yazmadım onu bile bilmiyorum. şöyle uzunca herşeyi anlatayım diyordum ama toplantının saatini erkene almışlar ondan daha sonraya kaldı. Uzun aradan sonra yazmak çok güzel.

22 Mayıs 2009 Cuma

21 Mayıs 2009 Perşembe

Ayazpaşa Apt., Beyoğlu, İstanbul








İstanbul'da güzel ne görsem arkasında Autoban Mimarlık çıkıyor neredeyse. Bir Beyoğlu evi mimarlar: Seyhan Özdemir, Sefer Çağla İç Tasarım: Autoban Mimarlık

20 Mayıs 2009 Çarşamba

19 Mayıs 2009 Salı

Noxx, Antwerp, Belçika




Noxx
Straatsburgdok, Noordkaai 3, 2040 Antwerp, Belçika

13 Mayıs 2009 Çarşamba

Cavalli Club, Florence, İtalya



Cavalli Club
8 Piazza del Carmine, Florence, Italya 50124, Tel: 39 055 211 650
Tasarım: Roberto Cavalli

12 Mayıs 2009 Salı

Aquum Lounge Restaurant, londra





Aquum
68-70 Clapham High Street, Londra SW4 7UL, Tel: 0207 627226

Habitat 67, Konut, Montreal, Kanada

Yeşil ve Işıkların içinde, Şehir ve Nehir arasında Muhteşem 354 bej küp.
Habitat 67 McGill Üniversitesi'nde bir mimarlık yüksek lisans öğrencisinin 1961 yılında bir tez projesi olarak başlattığı ve Montreal Expo67 de mühendislerin bu proje üzerinden geliştirdikleri bir konut projesi. Her prefabrik küplerden oluşuyor ve her konutun kendi çatı bahçesi var.





11 Mayıs 2009 Pazartesi

BOH Ziyaretçi Merkezi, Malezya









Mimar: ZLG Tasarım
Bütçe: $ 498,652
Bir çay fabrikası satış ofisi ve ziyaretçi merkezi için gerçekten farklı bir tasarım. Hatta tasarımın ötesinde mühendislik çözümü diyebiliriz. Böylesine güzel bir yapı içinse inanılmaz mütevazi bir bütçede gerçekleştirilmiş.

9 Mayıs 2009 Cumartesi