27 Ekim 2010 Çarşamba

TURKCELL 3G VINN MODEM DENEYİMİM

3 gün önce Turkcell bayisinden bir Vınn modem aldım kendime:) Çok uzun zamandır beni taahhütlerle bağlamayacak,dilediğim zaman kullanabileceğim bir abonelik kampanyası arıyordum ki Turkcell in son kampanyası bir anda önüme çıktı.Bende fırsat bu fırsat dedim ve hemen aboneliğimi yaptırdım.Şu anda memleketimde,Elazığ'dayım. Küçük yaşlarımın hatrı sayılır kısmını geçirdiğim bu yerde,telefonun bile hepimize çok acayip bir olay gibi geldiği, internet denilen şeyin düşünü bile kurmanın anormal sayıldığı yıllardan sonra bugün 3G ile internet deneyimi yaşıyorum.Kiminize çok komik gelebilir, ne alakası var diyebilirsiniz ama benim için müthiş bir deneyim.Bu evde ve zamanında tek oyuncağımın tahta kağnım olduğu zamanlar aklıma geldiğinde bu deneyimden aldığım keyfi kelimelerle anlatamam.Bence çok faydalı bir olay olmuş bu 3G :)
Şu anda bağlanabileceğim en yüksek hız ile bağlanabiliyorum.Altyapı gayet başarılı.Buradan geçenlerde beni arayıp bant kaydı ile 15 yıllık üyeliğimi hayırlı eden Süreyya CİLİV (Türkcell Gen.Müd.) gıyabında tüm çalışanlarına teşekkürü bir borç bilirim.Umarım her kullandığım yerde aynı başarıyı sağlarsınız.

Bu arada Elçin'imi çok özledim daha yeni gelmeme rağmen:(

Yakında sizlerle buraların fotoğraflarını da paylaşacağım.Şimdilik bu kadar.

Hoşçakalın

Armağan

25 Ekim 2010 Pazartesi

En Güzel Yemek Kitapları

The Italian Cookery Course by Katie Caldesi :Rosi: New Indian Kitchen by Wineet Bhatia :
Plenty by Yotam Ottolenghi :
Pasties by Lindsay Bareham :

Meals in Heels by Jennifer Joyce :
Jamie Does.. Spain by Jamie Oliver :
I Love Macarons by Hisako Ogita :
How To Eat In by Adam Byatt :
Great Escape: Indian by Gordon Ramsay :
Great British Food by Canteen :
Gourmet Food for Fiver by Jason Atherton :
Gizzi's Kitchen Magic by Gizzi Erskine :
Eat Me! by Xanthe Milton :
Bourke Street Bakery by David McGuiness & Paul Allam :

Cox Cookies & Cake by Patrick Cox Soho London






13 Brewer Street, SohoLondon W1F 0RH, Tel: +44 (0)20 7434 0242

The Morning Lines, Eminönü Meydanı, İstanbul


24 Ekim 2010 Pazar

Herhangi Bir An...

Çocukken mutlu bir hayatın sırrını biliyordum. Kurallara göre oyna, okulda çok çalış. Okulda çok çalışırsan, alacağın ödül, daha çok okula gitmek olur. Daha çok okul bitince, hayatın sunduklarından alabileceğin kadarını alırsın. Bir iş, para ve bir gelecek. Daha fazlası için bitmek bilmeyen bir arzuyla dolu bir gelecek. İşte burada bunun için yaşıyorum. Benim mutlu hayatım. Bunu hiç sorgulamayanları kıskanıyorum.

Birde Henry Ward Beecher' de bir söz:

"Herhangi bir duygunun kalıcılığı bir dalganınkinden daha uzun değidir."

21 Ekim 2010 Perşembe

Gündem

Memleketimizin son durumu şöyle gözükmektedir;CHP türban meselesini daha önemli konular var iken gündeme getirip durdu ve sonunda YÖK sınavlarda türbana serbesti getirdi.MHP ne alakası var ise bu karmaşada Özal'ın ölümünün araştırılması için adeta yırtınıyor.N'oldu birdenbire de bıraktılar terör olaylarıyla ilgilenmeyi?Hayır konu Özal olmasa anlayacağım.AKP mi? Onlarda memleketi AB ye sokma telaşındalar halen ama olan oldu :) Ölecek bu yazık ya diyerek affedip,ev hapsini,bilmem kaç milyon TL lik devlete olan borcunu ömür boyu taksite bağlayıp son günlerini de "refah" içerisinde geçirsin dedikleri Erbakan hocaları adeta bi anka kuşu gibi küllerinden yeniden doğdu v...e 84 yaşında talebelerinin karşısına dikildi.İlk sözü şu oldu:-Tıpkı 41 sene evvel Milli Nizam kongresindeki aynı heyecanı, şevki, coşkuyu burada bir kez daha gördük! Başına bela aldın RTE :)Ha bu arada bu memleketin bir de vatandaşları ver değil mi? Onlarında her zaman ki gibi beyinleri bu karmaşada uyuştu ve ne olup bittiğinin farkında bile değiller!

Sevgi ve saygılarımla

Armağan

Bu arada hoşbulduk:)

18 Ekim 2010 Pazartesi

Ayşe Arman goes to the Pakistan

Bugün hurriyette ayşe armanın yazısını okudum. Selde 21 milyon insanın evsiz kaldığı ölen bebekleri koyacak mezar bulamadıkları gibi son derece üzücü şeyler yazıyordu. Ama dikkatimi çeken bir ilginç şey vardı ki insana bu nasıl iş dedirtiyordu. Haberin fotoğraflarında ayşe arman sanki turistik geziye çıkmış, süslenmiş püslenmiş, başındaki şalı bile bir oyana bir buyana atarak fotoğraflar çektirmiş. Çocukların önünde arkasında gülerek bir kadına elini uzatırken yani bilimum turistik fotoğraf teknikleri kullanılmış. Fotoğrafları gören ayşe armanı yeni benazir butto olacak sanar. Seçim kampanyası fotoğrafları bu kadar reklam kokamazdı herhalde. Madem bu kadar üzüldün e be kadın ne demeye ne kadar sersefil olmuş çoluk çocuk varsa onları toplayıp önlerinde sırıta sırıta fotoğraf çektiriyorsun. Amacın bize pakistandaki felaketi ve sefaleti göstermekse hiç olmamış. Benim gördüğüm tek şey pakistanda gezmeye gitmiş ayşe arman. keşke fotoğraf kullanmasaydın veya o gazetede zeki biri çıkıp bu fotoğraflar olmaz siz naaptınız ya deseymiş.

Kime Hizmet Ediyorsan O'sun.

Fatih altaylının geçen hafta habertürk gazetesind eyazdığı bir yazı çok rahatsız etti beni. Tv de tek izlediğim dizi olan Kurtlar Vadisi dizisinin yayından kaldırılmasını istiyordu yazısında. Gerekçeside oldukça komik. Neymiş efendim diziler insanları çok etkilermiş fii tarihinde yayınlanan bir basketbol dizisinden Türkiyede basketbol sevilmiş falan filan. Bu dizide insanları mafyaya şiddete yönlendiriyormuş. Ülkeler ve halklar arasında düşmanlığı tetikliyormuş. Fatih altaylının Kurtlar Vadisini hiç izlemediği çok ortada. Bu dizi insanları yönledirse yönlendirse vatanını sevmek, arkadaşlarını satmamak gibi güzel şeylere yönlendirebilir. Çünkü dizinin ana karakteri böyle bir karakter. Hem bu mantıkla yaklaşırsak Türkiyede dizi yayınlanmaması lazım. Benim izlediğim ve sevdiğim bir dizi bile yokken hiçbirinin yayından kaldırılmasını istemiyorum. Ben sevmiyorum diye bu dizilerin yayından kaldırılmasını istemem komik olurdu. Bu mantıkla hareket edecek olsak Türkiyede yabancı dizi ve film yayını yapamaz hale bile gelirdik herhalde. Amerikan filmlerinin neredeyse tümü Amerikalılar dışında ki herkesden nefret etmemize bizi yönlendirmiyor mu sanki. Ve amerikalıların yenilmez olduğunu bilinçaltıma işlemiyor mu. Şöyle bir düşünün bakalım dünyada hangi millet ve ülkeleri sevmiyorsunuz ve bunlarla derdiniz nedir? Hiçbir derdiniz olmadığı halde böyle bir hisse kapılıyorsanız nedeni Amerikan film sektörüdür. Bütün Amerikan filmlerini yasaklayalım. Fatih Altaylı gibi konuştum değil mi. Evet öyle oldu ama benimn asıl düşüncem şu: Bırakınız yapsınlar, bırakınız izlesinler. Aklı olan yönlendirmelere gelmez. Bu regülasyon mantığıyla hayat geçmez. sonunda paranoyak olursun herşeyin altında birşey ararsın.

Ye Ye Ye

Bugün izlediğim bir filmde hayattan sıkılan bir kadın onu seven kocasından ayrılıyor ve çıkıyor yola. önce italya sonra hindistan en sonda baliye gidiyor. Bu kadının maceralarını oluşturuyor film. Aynı olaylar bir erkeğin başına gelse birden karar verip çıkıp gitse mesela bir film olmazdı herhalde. Bir erkeğin hayatının bir şekilde film olması için kahramanlıklar yapması, uçması, kaçması, çok zengin olması veya çok çok çok ekstrem bir yaşamı olması lazım. Ama bu kadınlar için böyle değil. Bir karar veriyor kadın çıkıyor yola çok enteresan bir hikaye çıkıyor. Bir erkek için bu çok rutin zaten erkekler böyle kararları çok kolay verirler. Ama canları istemediği için dururlar öylece yerlerinde.

Hem erkeklerin yazdığı bloglar da çok sıkıcıdır mesela. Bir kız blogunda kendi saçma sapan hayatından uzun uzun bahseder veya tüm türkiyeyle cinsel hayatından bahsederse çok okunabilir ama bir erkek bu konularda yazarsa sadece kendi kendini okur herhalde. Bir erkeğin hertürlü şaklabanlığı yapması çok çok önemli konularda yazması lazım ki okunsun. Öyle bloggerlar var ki adamların ne kariyerleri ne hayatları varda azıcık fazla okunmak ilgi çekmek adına ne şaklaban şaklaban şeyler yazıyorlar. Bakın hiç düşündünüz mü neden komedyenler veya komik insanlar hep erkek. Çünkü erkeklerin ilgi çekmek, kalabalıklar içinde fark edilmek için etrafındakileri güldürmesi hemde çok güldürmesi gerekir. Bir kadınınsa kırmızı bir ruj sürmesi yeter. Kadın rahat ne demeye komik olmaya çalışsın, komik olmak çaba ister. Çok düşünmek çok izlemek gerek.

Neyse konu başka yerlere gitti, uzadı. İzlediğim filmin adını yazmayı unutmayayım bu arada. Eat Pray Love. Filme gitmeden imdb puanına bakmıştım, şuan itibariyle 4,5. Bu kadar kötü puana rağmen yinede gidip izledim. bana kalırsa 8 üstünü hakediyor. Ama nasıl olduda bu kadar düşük kaldı anlamadım. Demek imdb ye her zaman güven olmuyor. Bakın demek banada bir kadının böyle bir serüveni enteresan gelmiş.

8 Ekim 2010 Cuma

rastlantı ...

Tam kepengi indirme kararı aldığım sırada (Hayata küs - durumu) karşıda bekleyen iki kişiye gözüm ilişti. Görünce elim kepenk için uzandığı yerden geri indi.Yanlarına gittiğimde 'Selam ben benim,ya siz?' deme ihtiyacıni hiç hissetmedim.Sanki ezelden beridir ara vermemişçesine muhabbetimiz varmış gibiydi.Aynını hissetmiş olacaklar ki onlar da sormadı 'ya sen?' diye. Hemşonun orta okul ve liseden eski ahbaplarıydı ikisi de.Zat-ı muhterem aldı-getirdi-karşıma koydu eski ahbaplarını.İyi de yaptı.Dedim ya tam şartelleri kapatmış, tüm fişleri çekmiş, kepengi indirmek üzereydim bir daha açmamacasına.Yani tam ipleri kökten salmak üzereydim ki rastlaştık ve bir girdik dükkana o gün bugündür daha da muhabbet ediyoruz.
Hemşo iyi dosttur.Hiçbir yanlışını görmedim bugüne kadar.sağlam severim kendisini.Ama o günden sonra bir de teşekkür borçluyum ona dükkanı kapattırmadığı için (Hayatla barış - durumu). Eyvallah !

Hemşo : Armağan kardeş
O gün tanışılmış iki eski-dost : Ömer , Ulaş


Serkan ...