5 Nisan 2007 Perşembe

YİTİP GİDEN ÜMİTLERİME...

Gitmeyi kafasına koymuştu bir kere... İstemiyordum, bundan emin olduğum kadar emindim ki an be o an gözüme bile bakmadan gidecekti, kararlıydı. Cesareti yoktu belki de parlak damlaların her zaman okşadığı yerlerden kaygısızca kayıp gidişinin sebebinin ne olduğu ile yüzleşmeye. Hem kafası da bunu yoracak kadar boş değildir, öyle ya. Yüzünü bile göremeyecektim... Şaşkındım, tamam yüzüme bakmıyorsun eyvallah, ya sesim, onu nasıl duymazdan geleceksin? Ayağa kalktı, yüzüme baktı derin derin, öylece kaldım... Boşlukta olmak. Yoo, bu değil, sabahın 6'sı gün doğuyor, nefesimi görüyor gözlerim, kalbimin ritmini yakalıyorum... Huzurun, sabahın sessizliği, kuşların cıvıltısı, bir fincan çayın sıcaklığı, taze poğaçanın tadı, o anlamsız dinginlikte, böyle bir histi benimkisi... Boş ama dolu yada tam tersi, karışık ama tepkisiz, bir heykel gibi anlamlı ama durgun. Göremedi yaşlarımı, ağlayamadım, ters köşe oldum apansızca yakaladı, hamle şah mat. Kapıyı açtı hala orada 2 adım uzağımdaydı kolumu uzatsam... Herneyse bir şarkının tam ortasındayken sesimi kaybettim, gözlerimin kenarında asılı kaldı gözyaşlarım, yere düştüğünde ortaya çıkacak olmasa gerek... O gitti. Mutluluk parmaklarımın arasından kayıp gitti, tutamadım, dur diyemedim. Hıçkırıklara boğuldum, nafile artık, o yoktu. Güle güle mutluluk...
Yazan: Ebru ER

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder